Hükümetin yok dediği tehlike asbest Hatay’da

Türkiye’de yetkililer, deprem bölgesindeki asbest tehlikesini ısrarla küçümser ya da inkâr ederken, DW Türkçe’nin özel araştırması, asbestin yaşam alanlarına yayıldığını ve Hatay’daki tehlikenin görmezden gelinemeyecek boyutta olduğunu ortaya çıkardı.

DW muhabirleri, Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nden uzman bir ekiple bölgeden örnekler toplayarak Türk Akreditasyon Kurumu’na (TÜRKAK) kayıtlı bir laboratuvarda ilgili standartlara uygun olarak asbest analizi yaptırdı.

Kentte gözle görülen plansızlığın halk sağlığını tehdit ettiğine dair meslek örgütlerinden yapılan uyarılar, uzun süredir kamu yetkilileri tarafından dikkate alınmıyordu. DW Türkçe’nin DW Çevre Departmanı ile ortaklaşa yürüttüğü araştırma, ilk kez, yıkıntı atıklarında bulunan asbestin yayıldığının tespitini yaptı.

Sonuçlar, Hatay’da asbestin toprak yüzeyine, bitkilere ve yaşam alanlarına bulaştığını, rüzgar ve araçlar vasıtasıyla Gaziantep çarşısına kadar taşınabildiğini gösteriyor.

Araştırma sonuçlarına göre, depremle sarsılan bölge, şimdi de yeni bir afete dönüşebilecek ciddi bir halk sağlığı kriziyle karşı karşıya. Bölgede bulunan veya bölgeyle temas eden yüz binlerce kişi risk altında.

İNŞAAT FİRMALARINA TESLİM EDİLEN KENT

6 Şubat tarihli Kahramanmaraş merkezli depremlerden ağır bir yara alan Hatay’da felaketten arda kalanlardan biri de toz. Depremin üzerinden yedi ay geçmesine rağmen kent halen bir savaş alanını andırıyor.

İnşaat firmalarına teslim edilen şehrin hemen her sokağında ya bir yıkım çalışması ya da yıkılmayı bekleyen ağır hasarlı yapılar söz konusu. Enkazlardan yükselen toz, Hatay’ın çehresini kaplıyor. Bu tozun ardında ise halen ayağa kalkamayan ailelerin “yeni kaderi” şekilleniyor.

Kentte şimdiden akut rahatsızlıklara yol açan toz, içeriği nedeniyle uzmanların uzun süredir uyardığı ciddi bir tehdite de kapıları aralıyor. Bu tehdit, etkileri yıllar içinde ortaya çıkan asbest. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre “kesin olarak kanserojen” olarak sınıflandırılan asbest, mezotelyoma yani akciğer zarı kanseri dahil birçok hastalığa yol açabiliyor.

Türkiye’de asbestin çıkarılması, işlenmesi, asbest içeren her türlü ürünün ithalatı ve satılması, 2010 ve 2013 yıllarında çıkarılan yönetmeliklerle yasaklandı. Ancak bu yönetmelikler yayınlanmadan önce yapılan binalarda kullanılan başta eternit ve marley olmak üzere pek çok izolasyon malzemesinde asbest bulunuyor.

YETKİLİLER ‘VATANDAŞLARIMIZ RAHAT OLSUN’ DEMİŞTİ

Depremin ilk günlerinden bu yana saha çalışmaları yapan meslek odaları ve sivil toplum kuruluşları, enkaz kaldırma ve atıkların bertaraf edilme sürecinin halk sağlığını tehlikeye attığı konusunda uyarılar yapıyordu.

Dönemin Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakan Yardımcısı Mehmet Emin Binpınar, bu uyarılara yanıt olarak “Çalışma Bakanlığı ile birlikte yaptığımız çalışmalarda havada asbest bulunmadığını tespit ettik. Deprem bölgesindeki vatandaşlarımız rahat olsun, asbest konusunda çok dikkatli çalışıyoruz” ifadelerini kullanmış, asbest içeren katı maddelerle ilgili gerekli tedbirlerin alınmasının yüklenici firmaların sorumluluğuna verildiğini bildirmişti. Bu firmaların bölgede hangi önlemleri aldığı ya da bertaraf ettikleri asbestli malzeme olup olmadığına ilişkin kamuoyuna herhangi bir açıklama yapılmadı.

Hatay Valiliği’nden 15 Temmuz’da yapılan açıklamada ise kentte asbestin mevzuat standartlarının altında olduğu iddia edildi. Ancak açıklamada esas alınan sınır değer, işçi sağlığı açısından koruyucu önlemlerin de uygulandığı çalışma mevzuatı için geçerli. Deprem bölgesinde yaşanan günde 24 saatlik bir çevresel etkilenme için ise bir sınır değer yok. Bilim insanlarına göre, tek bir asbest lifi bile akciğer kanseri, akciğer zarı kanseri, kanser dışı ağır ve ilerleyici akciğer hastalığına (asbestosis) neden olabiliyor.

Deprem bölgesinde asbest tehlikesine ilişkin tartışmalar devam ederken, DW muhabirleri, Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) İstanbul Şubesi işbirliği ile Hatay odaklı bir çalışma gerçekleştirdi.

2 ve 3 Eylül tarihlerinde yapılan çalışmaya, Gaziantep’in Şehitkamil ilçesindeki Kıbrıs Caddesi üzerinde bulunan bir benzin istasyonunda, çalışma süresince kullanılacak aracın yıkanıp üzerinden toz numunesi örneği (E-121) alınarak başlandı. Hedef, saha ziyaretleri ve numune alma çalışmalarında kullanılacak aracın üzerinde rüzgar gibi etkenlerle birikecek tozlarda asbest lifi bulunup bulunmadığını teyit etmekti.

Numune alma noktaları, saha ziyareti sırasında, hafriyat döküm alanları, enkaz kaldırma çalışmalarının devam ettiği alanlar ve buralarda yapılan çalışmalardan etkilenme potansiyeli taşıyan yerlerden rastgele seçildi.

DW tarafından TÜRKAK akreditasyonu bulunan Agt Vonka Mühendislik ve Laboratuvar Hizmetleri isimli firmada analizi yaptırılan numuneler, Antakya Serinyol, Antakya Merkez, Samandağ Yeşilköy, Samandağ Merkez ve Defne’den alındı. Araç üzerinde biriken tozlardan numune alımı (E-176 ve E-192) ise Gaziantep’te gerçekleştirildi.

Laboratuvar sonuçlarına göre, alınan 45 numunenin 16’sında asbest tespit edildi. Yaşam alanlarından, floradan, toprak yüzeyinden, araç yüzeyinde biriken tozlardan ve izolasyon malzemelerinden alınan numunelerde asbest çıktı.

‘YAĞMURA RAĞMEN TOZ DUMAN’

Hatay’da çalışmanın yapıldığı tarihlerden hemen önce toz yoğunluğunu azaltacak etkiye sahip gök gürültülü fırtınalar görülmüştü. Buna rağmen üç günlük süre zarfında biriken tozdan alınan sonuçlar, bölgenin asbest riskinin boyutunu ortaya koyuyor.

Çalışmayı yapan ekibin ulaşımda kullandığı araçtan asbest çıkması ise, enkaz çalışma alanlarında kısa süreli zaman geçirmenin veya bölgede karayolu ile seyahat etmenin dahi asbeste maruz kalma riski barındırdığına işaret ediyor.

ALINMAYAN ÖNLEMLER

DW muhabirleri, iki gün süren çalışmalar sırasında enkaz kaldırma işlemlerinin yapıldığı binaların hemen hiç birinde sulama faaliyeti yapılmadığını, yıkıntı atıklarının ayrıştırılmadan depolandığını, hafriyat taşıyan kamyonların kasalarının toz yayılımını önlemek amacıyla branda gibi malzemelerle kapatılmadığını gözlemledi.

Depremden zarar gören binaların yıkımı asbestli malzemenin sökümü yapılmadan gerçekleşirken, iş makineleri bu malzemelerin mikron boyutuna kadar kırılmasına yol açıyor. Asbest lifleri rüzgârın da yardımıyla çok büyük bir alana kontrolsüzce yayılabiliyor.

Bölgede yapılan gözlemler sırasında koruyucu maske kullanımının neredeyse hiç olmadığı, hemen herkesin toza doğrudan maruz kaldığı görülürken, yetkililerin maske kullanımının önemine dair bilinçlendirici ya da teşvik edici herhangi bir çalışmasına ise rastlanmadı.

Enkaz alanlarında vatandaşları uzak tutacak herhangi bir görevli ya da uyarı levhası bulunmazken, yıkım çalışmalarında yer alan işçilerin de maske takmaması dikkat çekti. Hatta kendisiyle röportaj yapmamızı kabul etmeyen, enkaz döküm alanını yöneten bir firmanın sahibi, 25 yıldan beri bu işi yaptığını belirterek, tozun ve asbestin tehlikeli olmadığını iddia etti.

AKUT HASTALIKLAR

DW Türkçe’ye konuşan yerel halk da tozdan şikayetçi olurken, bölgede akut rahatsızlıkların arttığını ancak kamu yetkililerince şimdiye dek bir sağlık taramasının yapılmadığını aktardı.

Çalışma ekibinin, hemen yan tarafındaki enkazda asbest içerikli eternit parçaları tespit ettiği bir esnaf, “Burası her zaman çok rüzgarlı oluyor. Bu toz, bu duman bizim üstümüze saçılıyor. Yani onun için çocuklarımız da biz de annemiz de babamız da hepimiz hastayız” diyor.

AÇILAN DAVALAR

Hatay Barosu ile çevre ve sağlık örgütleri, Nisan ayında kentte enkaz döküm alanlarına dair yürütmeyi durdurma davası açmıştı. Ancak üzerinden beş ay geçmesine rağmen dava sonuçlanmadı.

Bölgedeki sivil inisiyatiflerin inşaat yıkıntı atıklarına karşı halk sağlığı için yaptığı eylemler de sonuçsuz kaldı.

DW Türkçe’ye konuşan Hatay Deprem Dayanışması’ndan Cansel Aslan, “Hatay’daki bütün ekoloji örgütleri ve yöre halkı bu taleplerini dile getirmek için eylemler yaptılar. Bu eylemlerin hepsinde de ne yazık ki kolluk kuvvetlerinin şiddetine maruz kaldılar” diye konuştu. Aslan, enkaz kaldırma çalışmalarının inşaat yıkım firmalarına, enkazdan çıkacak ve aslında mülk sahiplerinin olan hurda metal ve demirler karşılığında ihale edildiğini, dolayısıyla çalışmalarda halk sağlığı yerine maliyetin öne çıktığını vurguladı.

Hatay Barosu’ndan Avukat Ecevit Alkan ise, DW Türkçe’ye yaptığı açıklamada, tozdan kendisinin de hastalandığını ve bununla ilgili şikayetçi olduğunu belirtti. Alkan, hastalanan depremzedelere, bir doktor raporu ile Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD), Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Hatay Valiliği gibi sorumlu kurumlar hakkında tazminat davası açma haklarının olduğunu hatırlattı.

HATAY’I NE BEKLİYOR?

DW Türkçe’ye laboratuvar sonuçlarını değerlendiren halk ve iş sağlığı bilimi uzmanı Dr. Özkan Kaan Karadağ, yüzey tozları üzerinden alınan numunelerde farklı asbest lifi tiplerinin çıkmış olmasının alana yüksek miktarda asbestin yayıldığını gösterdiğini belirterek, “Önümüzdeki yıllarda on binlerce mezotelyoma vakası nedeniyle çok genç insanların ölümleriyle karşılaşmamız söz konusu olabilecek” dedi.

Karadağ’a göre yetkililerin asbest sorununa ilişkin tatmin edici olmayan açıklamaları, halk sağlığını tehlikeye atıyor: “Bölgede insanların ne kadar etkilendiğini tespit edebilmek için objektif izleme çalışmalarına ihtiyacımız var. İnsanların etkilenmediğini iddia eden resmi açıklamalar sadece sorunun üstünü örtmek ile sonuçlanıyor.”

Şimdiye kadar olan hasarın artık geri döndürülemeyeceğini belirten Karadağ, “Ancak bugün de bu önlemler alınmaya başlanırsa yararı olacaktır. Bunun için de mümkün olan en kısa zamanda sıkı bir denetimle, genel toz bastırma önlemleriyle bu toz dumanın ortadan kaldırılması gerekiyor” diyor.

ÇOCUKLAR BÜYÜK RİSK ALTINDA

Özellikle tozumanın olduğu yerler ve dönemlerde maske takılmasını önerdiklerini, yine de bunun nihai çözüm olmayacağını anlatan Karadağ, sözlerine şöyle devam ediyor:

“Asıl yapılması gereken, merkezi önlemlerin alınmış olmasıdır. Çünkü 24 saat maske takılması mümkün değil. Bebeklerin ve çocukların maske takmasını beklemek mümkün değil, ki asıl etkilenme ve ağır hastalıklar bugün bebeklik ve çocukluk çağında olan insanlarda ortaya çıkacak.”

‘BU TOPRAKLAR ÇERNOBİL’İ GÖRDÜ’

İki günlük çalışma süresince numune alım işlemlerini gerçekleştiren ÇMO İstanbul Şubesi’nden çevre mühendisi ve iş güvenliği uzmanı Utku Fırat ise, bölgeyle temas etmiş olan hemen herkesin asbest maruziyeti riskiyle karşı karşıya olduğunu vurguladı. Fırat, Hatay’da sulama ve denetim çalışmalarının artırılmasının yanı sıra devletin mutlaka halka koruyucu maske dağıtması, hafriyat çalışmalarında yer alan işçilerde maske kullanımının teşvik edilmesi ve tozdan etkilenebilecek yerleşim alanlarının rüzgarın yönü de hesaplanarak başka yerlere taşınması gerektiğini söyledi.

Laboratuvar sonuçlarının kamu yetkilileri tarafından yapılan açıklamaları yalanladığına dikkat çeken Fırat, durumun kaygı verici olduğunu belirterek şu değerlendirmede bulundu:

“Çünkü bu toprakların yaşadığı önemli bir deneyim var. Bir Çernobil patlaması yaşandı ve sonrasında biz ekranlarda çay içen bakanları izledik. Ancak daha sonraki yıllarda halkın bu patlamadan ne kadar etkilendiğine ve bölgede kanser vakalarının ne kadar arttığına hep birlikte şahit olduk. Dolayısıyla yetkililere düşen görev aslında burada var olan gerçekleri gizlemek değil, mümkün olduğu kadar halkın yüz yüze olduğu asbest tehlikesiyle ilgili gereken önlemleri almaktır.” (DW Türkçe)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir